logo

Pamukova İnönü Yaylası İnönü Mağarası

Pamukova İnönü Yaylası İnönü Mağarası

Pamukova İnönü Yaylası İnönü Mağarası (14 Haziran 2014 )

Pamukova İnönü Mağarası İnönü Yaylasında Çayırlık Alanın Orta Alanlarında Yolun Alt Kısmanda Kalıyor. İnönü Mağarası Olarak Bölgede Biliniyor. Yoldan Çok Net Gözüküyor. Yaylaya Gelen Misafirlerin Uğrak Yeri Olan Mağara Görenlerin İlgisini Çekiyor.

İnönü Yaylası Pamukova Çilekli Köyüne Komşu Köy Olan Hüseyinli Köyünün İçinden Geçip Orman Yolundan Gidilebiliyor. Ercova Yaylasından Sonra Düz Devam Ederek İnönü Yaylasına ve İnönü Mağrasına Gidilebilir. Hiç Gitmeyenler İçin İzmit den Yol Var Genelde İzmitlilerin Uğrak Yeri izmit’e Çok Yakın Olması İzmitliler İçinde Tercih Sebebi Oluyor.

Erciova ve İnönü Yaylası+Mağarası+Hüseyinli Gölü (Kamplı) Turumuz 30-31 Temmuz 2016

Müdürlüğümüz ve Sakarya Bisiklet ve Doğa Sporları Derneği ile birlikte 30-31 Temmuz 2016 güzel bir hafta sonunun güzelliğinde buluşma noktamız olan Kentpark’ta saat sabah 07:00’de toplandık. Buluşma noktamıza 26 km. uzaklıktan sabahın erken saatlerinde yollara düşerek Ferizli İlçesinden gelen Batuhan’da dahil oldu. Ayrıca Harun’da Erenler’den gelerek bize dahil oldu, bunun yanı sıra Nezih’te kendi özel aracı ile Kentpark’a geldi. Ben, Nezih, Batuhan ve Harun ile birlikte 4 kişi olduk. Bu kaplı turumuzda bir değişiklik yaparak kamp malzemelerimizi araçla götürmeye ve bisikletlerimizle kamp alanına gitmeye karar verdik. Bu yöntem diğer çadırları bisikletlerle taşımaya göre daha rahat olduğunu söyleyebilirim. Enerji tasarrufu yönünden bize büyük bir zaman ve tasarruf sağladı. Nezih kendi aracı ile gelmesi ve kamp malzemelerimizi özel ihtiyaç ve yemek malzemelerimizi götürmesi, ayrıca yol boyunca eskortluk etmesi, yol yardımı yapması bizler için çok iyi oldu.

Uzun ve yokuşlu parkurlarda mutlaka yollara erken çıkmakta fayda var, yol boyunca olası aksiliklere karşı bu büyük avantaj kazandırıyor, birde güneşi hesaba katmak lazım takibi, nihayetinde eşyalarımızı araca da yükledikten sonra istikamet 70 Km. mesafedeki kamp alanımız Pamukova İlçesi sınırları içerisinde yer alan İnönü Yaylası, yol durumu 55 km. 1200 mt.li bol yokuşlu asfalt yol, 15 km. ise toprak yoldu. yaylaya kadar olan kısım araçlara uygundu. zaten yaylada kalanlar günübirlik gelenlerde vardı, tavsiye olarak altı yüksek araçlarla böyle yerlere gitmekte fayda var.

Yola çıkmaya hazırız derken bir gün önceden sözleştiğimiz Serkan’da telefonla arayarak Arifiye’den yola çıktığını ve Pamukova’ya doğru bisiklet sürmeye başladığını söylüyor. Bizde tamam diyerek yola çıkıyoruz. Hava durumu tam istediğimiz gibi saat 09:00′ kadar havada güneş yok serin ve gölgelikli, birazda arkadan hafif bir rüzgar esiyor, keyfimize diyecek yok, rahat rahat ilerliyoruz. Yaklaşık olarak 25 km. kadar ilerledikten sonra hiç istemediğimiz bir olay gerçekleşiyor, benim kilitli sol pedalım sıkıntı çıkartıyor ve kendiliğinden kitlenmeye başlıyor.

İlk etapta ne olduğu anlamadık bir çalışıp bir bozulmaya başladı, bir iki düzeltme çabasından sonra sonuç alamıyoruz, Alifuatpaşa beldesine 2 km. kala böyle bir arazı ile karşılaşıyoruz, ne yapalım ne edelim derken tek pedal çevirerek zorda olsa Alifuatpaşa’ya varıyoruz. Bisikletçi arıyoruz, beldede 1 tane bisikletçi varmış onunda yer tarifini alarak bisikletçiyi buluyoruz, bulmasına buluyoruz ama sonuç hüsran, kapalı((( telefon irtibat yok, bir kahveye soruyoruz ondan aldığımız cevap daha da hüsran, cumartesi pazar günleri kapalı burada olmuyor. adeta üstümüze buz gibi su döküyor.

Yapacak bir şey yok, Nezih araçla olduğundan hemen onu arıyoruz, Pamukova ilçe olduğundan bisikletçi bulmak daha avantajlı oluyor, daha önceden yerini bildiğimiz yeri telefonla tarif ediyoruz, Nezih bisikletçi ararken bizde Pamukova’ya doğru tek pedal çevirerek ilerlemeye çalışıyoruz, unutmadan yanımızda 14-15 anahtar var, tornavida var, söküyoruz takıyoruz uğraşıyoruz ama pedal bir türlü olmuyordu, yapacak bir şey yok dedik ve devam etmeye çalıştık, yolu kısaltmak adına bir patikadan çıkmaya karar veriyoruz.

Tam patikadan bisikleti elle iteklerken küt diye bir ses geliyor. Yine ne oldu derken pedal yerinden kırılıyor ve kopup yere düşüyor, bir bu eksikti diyoruz. Nezih telefonla arayarak bisikletçi bulduğunu kilitli pedal olmadığını ve normal pedal olduğunu belirtiyor. ne olursa olsun pedal olsun düşüncesiyle pedal almasını söylüyoruz. pedalı aldıktan sonra Nezih Pamukova’da biz Alifuatpaşadayız. Arada 12-13 Km. yol var git gel 25 km. yapar. Yolu kısaltmak adına Nezih gelene kadar tek pedalda olsa ilerleyelim istiyoruz.

Bir yöntem geliştirerek kırık pedalı ayakkabıya monte ederek aynakola sabitlemeye çalıştım ve öyle sürmeye devam ettim. Ara ara çıkmaya çalıştı ama sol ayak aynakola yapışık halde iyi kötü bir şekilde Pamukova’ya kadar sürdüm. Zor olsa da zor durumlarda bir çare üretmeniz gerekiyor. Hatta çırt ile bile ayağımı aynakola bağlamayı düşündüm pedal çıkıp düşmesin diye, hatta pedalı bile bağlamayı düşündüm.

Nihayetinde Pamukova’ya varıyoruz. Bu sırada Nezihte yola çıkmış bize doğru geliyordu, çok ilerlemeden oda ara yollardan dönüş yaparak Pamukova merkeze geliyor. Serkan’da önden tek başına gittiğinden bizi Pamukova’da bekledi. ara ara telefonlaşarak durumdan haberdar ettik. Hep birlikte meydanda yer alan parkta buluştuk ve olduk 5 kişi. nezih’in aldığı 10 TL. lik plastik çift pedalların bir tanesini bisiklete monte ettik ve çok şükür dedik, bir tarafı kilitli bir tarafı normal pedal olarak bütün turu tamamladım. Zorluklarını yaşamadım dersem yalan olur. hep sağ ayağa yüklenmek zorunda kaldım. Birde ayakkabılar kilitli olduğundan kilitsiz pedala kilitli ayakkabı ile basmak beni zorladı, sürekli kayıyordu ve istediğim güç ve dengeyi zor sağlıyordum. Zorluklarla baş etmek lazım, bize bir ders oldu, böyle turlarda ne olursa olsun bir tane dahi olsa yedek pedal almak lazım..

Birde tabi ki Yaylaya saat 12:00 gibi Adapazarı’ndan araçla gelecek olanlar da vardı, onlar bir aileydi Hande hn. Eşi Fırat ve yaramazları maviş Tuna ile birlikte araçlarında diğer kamp malzemeleriyle yaylaya doğru düştüler yollara, onlar yola çıkmadan önce, Bisikletçi Turan Abiyi telefonla arayarak abi elinde kilitli pedalın varmı diye sordum, oda xlc modelinden olduğunu fiyatının 120 tl. olduğunu söyledi, bende ona abi birisini göndersem onlara versen parasını da yarın akşam versem olur mu dedim. Aldığım cevap karşısında adeta şok oldum diyebilirim.

Biz öyle yapmıyoruz öyle veremiyoruz, öyle bir uygulamamız yok dedi. Bir bisiklet bile kiraladığınızda parasını bir gün sonra veriyorsunuz. Bende o zaman kalsın abi dedim. O da sen bilirsin dedi. Eğer ki verseydi hande hn.lar araçla gelirken pedalları getireceklerdi. Takdiri size bırakıyorum.

Pamukova’dan tüm market alışverişlerimizi yapıyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. İstikamet ilk etapta Hüseyinli Köyü, navigasyon buraya iki tane yol gösteriyor, ilk gösterdiği yol stabilize bir yol ve bu yolu kesinlikle tavsiye etmiyoruz, Çilekli Köyü yolu 10 numara asfalt bir yol, Hayrettin Köyüne geliyoruz ve caminin yanından içeriye doğru girerek Çilekli Köyü yolunu takip ediyoruz. Yaklaşık olarak ilk etapta asfalt yol olarak 8 km. uzun bir yokuş çıkacağız, çıkacağımız yükseklik ortalama 800 mt. Yokuş boyunca içme suyu birkaç yerde var, pek sorun olmuyor ama daha yokuşa başlamadan su arayıcına girdik.

Yokuşun başlangıcında Serkan Pazar yeri hal gibi olan yerde su vardır diyerek çeşme aramaya girdi, bizde bir sonraki toprak yolda doğal kaynak suyu bulduk, doğan kaynak suyu dediğime bakmayın resmen doğal kaynak gölüydü, öncelikle mataralarımı bu muazzam temiz ve berrak sudan doldurduk ve susuzluğumuzu giderdik. İçimizde öyle birisi vardı ki tutabilene aşk olsun. Onun adına çılgın buğra, doğal havuzu görünce kendini serin ve berrak sulara bıraktı. Bizlerde girecektik ama güneş kremi sürdüğümüzden dönüşte gireriz diyerek kendimizi avuttuk. ama Buğra öylemi nerde su nerde gölet Buğra orada)))

Burada susuzluğumuzu ve serinliğimizi giderdikten sonra 8 km. lik yokuşumuz başlamış oldu. 4 kişiden 5 kişi olmuştuk artık. Güneşte saat 09:00’dan sonra gerçek yüzünü bize göstermeye başlamıştı, birde asfalt sıcaklığını katarsak eğer sıcaklık normalde 30 derece ise asfalt sıcaklığı ile birlikte 45 derece gibiydi, resmen buharlı tren gibi yolculuk yapıp tırmanmaya başlamıştık. Buğra ve Harun 500 mt. kadar ilerden gidiyordu, yaklaşık olarak 2 km. kadar ilerledikten sonra boş bir kamyonet geliyordu, el ettik durmadı, alsan ne olurdu diyerek bir sürü sitem ettik, yapacak bir şey yok diyerek tırmanmaya devam ettik.

Aradan 10 dakika geçti telefonum çalıyor, arayan Buğra, ben zannettim bir sorun oldu, evet Buğra.. Abi Kemaliye 2 km. kaldı şu anda çilek bahçesinde çilek yiyoruz sizi bekliyoruz diyince vay üçkağıtçılar vay dedim. bizi almayan kamyonet onları almış. O kamyoncuya sitemimiz 3 kat daha fazla arttı. Bizi de alsaydı ne olurdu dedik. Buğra da abi çok kalabalık olduğumuzu düşünerek sizi almadığını ama çok pişman olduğunu söyledi.

Yapacak bir şey yok o yokuşlar çıkılacak, güneşin ve asfaltın açık havada yumurta pişiren sıcaklığında tırmanmaya devam ettik. Buğraya telefonda bizim orada gelmemiz 2 saati bulur dedim. siz bizi beklemeyin yaylaya gidin dedim. Nezih’te araçla yaylaya önceden gitmişti. Onun aracı doğal olarak kamp malzemeleriyle dolu olduğundan bizi alması imkansızlı.

Yol boyunca üzüm bağları bahçeleri ve yemyeşil kozalaklı mis kokulu çam ağaçların eşliğinde ilerliyoruz. Manzara ve sessizliğin hüküm sürdüğü yollarda huzur buluyoruz. Hayat buralarda çok güzel. İnsanın buraya yerleşesi geliyor. Yola 3 kişi olarak devam ediyoruz ve sürekli tırmanıyoruz. Yine bir çeşmeye varıyoruz. Burada su molası veriyoruz yokuşun 4 km. yani yarısını tırmandık. Aşağılardan bir pırpır sesi geliyor. İnşallah kasası vardır ve boştur diyoruz..

Veee pırpır görünüyor. Pırpırı durduruyoruz ve bizi almasını rica ediyoruz. Bu altın kalpli Çilekli Köyünün yaşlı çiftleri bizi alıyor. Pırpırın kasasına bisikletlerimizi koyacağız ama kasada hanımı var birde 6-7 kasa doğal erikler vardı, onları ezmeden bisikletlerimizi bir güzel yerleştirdikten sonra bizde biniyoruz. Kalan 4 km.lik yokuşu pırpırın serinliğinde ve bize ikram edilen mis kokulu ömür uzatan eriklerden yiyoruz. eriklerin tadını anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor.

Çilekli köyüne kadar bizi bırakıyor, bisikletlerimizi kasadan indirdikten sonra, amcamıza eriklerin kilosu ne kadar satın alalım diyoruz. Ne varsa eskilerde vardır diyoruz eriklerin kilo fiyatının 2 TL. olduğunu söylüyor. Serkan’da 2 kilo kadar alıyor 7-8 TL. ücret ödüyor. Pazardan almaya kalksanız kilo başı 5 tl. ödersiniz. üstelik böyle bir lezzet ve tadı da alamazsınız. Helalleştikten sonra Hüseyinli Köyü yol ayrımına geliyoruz.
Bizim Serkan yine burada iş başında hemen kendini bir çilek bahçesine atıyor. Tabiki öyle haramzade değil))) tarla sahibi bahçede.. Sakarya’dan bisikletlerde buraya çilek yemeye geldik diyor. Yine aynı sözü dile getiriyorum ne varsı eski insanlarda var, ne demek bahçe sizin istediğiniz kadar yiyin diyor. Bizlerde tadımlık olarak biraz atıştırıyoruz. Buğra’yı bu göz hakkı tadımlık grubuna dahil etmiyorum))) Resmen bıraksak tarlayı götürecekti)))

O kadar yokuş çıktık artık şu yaylaya varalım ve birazda iniş yapalım diye düştük yollara, daha 7 km. daha yolumuz var. Yolumuz var ama iniş yok yine hep çıkış var))) çilekler ve erikler de olmasa yokuşlar bitecek gibi değildi… Hande hn. larla telefon ile irtibata geçerek yol tarifi veriyoruz. Hüseyinli Köyü tarihini geçmişini eski düzen ve eski evleriyle adeta bize sunuyor, maziye ve geçmişe bizi götürüyor. inşallah hep böyle doğallığını korur.

Buğra bütün turu yol bisikleti ile yaptı. Hüseyinli Köyüne kadar çok şanslıydı, hep asfaltta yol bisikleti gel keyfim gel diyerek sürdü. şimdi yaylaya kadar 400-500 metre toprak ve çakıllı yollarda yol bisikletini sürecek. burada 9 mm. zıhlı lastiklerine çok güvendiğini söyledi. Oysaki turun devamında bırakın 9mm. yi 20mm. bile olsa dayanmayacağını görecekti))) Yola devam ederek yokuşların bitti yerde Erciova Yaylasına varıyoruz. Tam vardığımızda soğancık ailesi de bize yetişiyor. Ben onları doblo araçla beklerken mercedes ile gelmeleri herkesi şaşırttı.. Malum benden kaynaklanan yaşlılık birikimleri aklımda öyle kalmış))

Bu yaylada oyalanmadan hemen İnönü yaylasına doğru 2 km. kadar süper bir iniş gerçekleştiriyoruz.
yaylaya indikten sonra etrafta kamp alanı için keşif turları yapıyoruz. Yaylada yayla evleri, çadırcılar ve kampçılarda vardı, günü birlik piknikçilerde buradaydı. Kısaca yayla yayla gibiydi. cıvıl cıvıl renkliydi. Yaylada bay-bayan 2 tuvalet vardı ve temizliği fena değildi. 5 üzerinden 3,5 puan verilebilir. o şartlara göre iyiydi, eksik yön olarak biz göremedik ama belki vardır bilemiyorum. Çöp kovaları geremedik. yaylanın 3 yerinde doğal kaynak çeşme suları vardı, su sorunu yoktu kısacası, suyun soğukluğu ilgili şunu söyleyebilirim gerçekten buz gibiydi.

Etrafta birkaç keşif yaptıktan sonra etrafı sularla kaplı yarım adacık şeklinde asırlık ağaçların altında diğer mağaraya 50 mt. mesafede daha önceden kamp yapıldığı belli olan güzel bir yere yerleşiyoruz. Araçları da hemen yakınımıza bırakıyoruz. bulunduğumuz alanı resmen işgal ediyoruz. Etrafımızda yayla evi ve başka çadır kuranlar kampçılarda vardı.

Serkan için geri dönüş vakti gelmişti, Serkan yaylayı görmek ve bisiklet sürmek için onca zahmete katlanmıştı, ailesi ile planları olduğundan geri dönmek zorundaydı. Dedik en azından buraya kadar geldin bir şeyler ye de öyle dönersin. Oda yanımda yiyecekler getirdim sorun değil ben dönerim dedi. Ve aramızdan istemeyerekte olsa ayrılarak evin yolunu tuttu. Geri dönüş maceralarını ondan dinlemek lazım))) Yaylada telefon bazı nokta yerlerde çekiyordu, çoğu yerde çekmiyordu maalesef, bir nevi dünyadan uzak huzur dolu doğadasınız.

Bir yandan çadırlarımızı kuruyoruz, bir yandan da mangal için yemek hazırlıklar yapıyoruz. Herkes bir şeylerle meşgul oluyor. Birde maskotumuz var cengaver TUNA, sürekli olarak yanı başımızla, boş bırakmaya gelmiyor, çok yaramaz.. hemen kendini çadırlarımızın yanında bulunan su öbeklerine atıyor, çamurlanıyor, ıslanıyor, yerinde durmuyor.. O yüzden bizim yorulmayan maskotumuz oluyor. Ağladı mı da susturabilene aşk olsun. Yaylanın en küçük misafiriydi. Çadırlar yemekler hazır. detaylara girmiyorum. karnımızı bir güzel doyuruyoruz. kendimize geliyoruz.

Yemeğin ardından Harun kuş sesi özel flüt ile etrafa kuş sesi çalıyordu. Seyyar müzik aletimiz yine iş başındaydı, kimi zaman hafıza kartından kimi zaman telefondan destekli karışık müziklerle ortama neşe katıyordu. Hava kararmadan gece ateş başı sefası ve üşümemek için odun toplamak gerekiyordu. Odun sorunumuz hiç olmadı, toplamak ve getirmek biraz zahmetliydi sadece, dağlara tırmandık, derelerden çamurlardan geçtik, çılgın buğra yine burada iş başındaydı, biz ayakkabı ile zor yürürken o her yere yalınayak gidiyordu.

Odunlar toplandı ateşler yakıldı ortamımız neşelendi ısındı, sıra etrafı keşif yapmaya geldi, bisikletlerimizle yaylanın her köşesinde mtb bisikletlerimizin de hakkını vererek, kendimizi doğaya bıraktık, yakınımızda bulunan girişi görkemli içi cam şişeleriyle dolu mağara keşif için giriş yapıyoruz, yaklaşık 10 metre kadar ilerledikten sonra mağaranın sonu geliyor. Burası mağara değil resmen bir kurt ini olmuş, hemen gerçek olan mağaraya gidiyoruz.

Bu mağaraya 2013 yılında güzel bir Mayıs ayında gelmiştik ve içerisinde su vardı, bu yüzden etkinlik detaylarında da bu konuya da değinmiştik, kısacası hazırlıklı gelmiştik. Sağlam ışıklarımızla ve yedek kıyafetlerimizle mağara giriş yapıyoruz, girişi çok dar ve ürkütücü, ilerledikçe çamur ve kaygan zeminlerle karşılaşıyoruz. Bir yandan ışık tutmaya bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyoruz, bunlar yetmezmiş gibi dengemizi de sağlamaya çalışıyoruz. Mağaranın ilk girişi dar ama içeriye girip ilerledikten sonra 2-3 mt. genişliklere ulaşıyordu. Mağara aşağıya doğru virajlı ve keskin dönüş koridorlarıyla doluydu.
Mağarada yaklaşık olarak 60-70 mt. bataklıklı ve çamurlu zeminde kaya kaya ilerledikten sonra önümüze su birikintisi çıkıyor, su berrak ve çok temizdi. Mağaranın serin olduğunu özellikle belirtmek isterim. Suyun soğukluğuna deyinmek bile istemiyorum. Mağara daha çok ilerliyor ama biz ilerleyemiyoruz. Önümüze 1-2 metre derinliğinde mağarayı boydan boya kaplayan su birikintisi çıkıyor, dalgıç kıyafetleri ve tüplerle daha ilerlere gidilebilir.

Mağaraya korkusuzca gelen Hande hanımı göstermiş olduğu cesaretinden ve bir bayan oluşundan dolayı ayrıca tebrik etmek lazım. Buğrayı ise hiç söylemiyorum mağaraya şortla geldi resmen, niyeti belli mağarada yüzmek, suya gelene kadar zaten dondum diyordu, suya gelince de ben buraya kadar bunun için geldim yüzmeden gitmem diyerek kendisini yerin 50-60 metre karanlık derinliklerinde ve bilinmeyenlerindeki buz gibi sulara bıraktı. Bu duruma çılgınlık ve delilikte diyebilirsiniz ama ben buna cesaret diyorum.

Bizim nazarımızda mağara yüzen ilk insan olarak adını tarihe yazdırdı diyebilirim. Mağaranın keşfi ve heyecanından sonra mağaradan çıkıyoruz, çıkarken sırayla buğra, nezih ve ben olmak üzere kafamızı kayaya vuruyoruz, hepimiz off diyoruz ve kafamızı 2 saat kaşıyoruz))) Eeee o kadar olacak değilmi)))
Hava iyice kararmaya başladı, gece ne yapacağız burada ayı var mı, yabani hayvan var mı düşüncesiyle içimizde isim vermiyorum çadırının yerini 4 defa değiştirenler vardı)) Maskotumuzu da unutmamak lazım. Açıktı mamaları yedirildi, yeni ciciler giydirildi, nöbetleşe TUNA nöbetlerinin eşliğinde birde ailesi tarafından sallanarak uyutulmaya çalışıldı. Bu konuda aramızda bir uzman vardı TUNA uyutma ve sakinleştirme uzmanı, onun adına Harun’du)) Devamını da kendisinden bekliyoruz.

Odun toplarken Harun’un mini baltası çok işimize yaradı, her işte kullandık diyebilirim. Böyle yerlerde çok işinize yarıyor. Ama içimizde bir unutkan vardı, Onun adına Buğra idi, zırhlı lastiği yaylanın yollarına dayanmadı ve güm… Sorun tabi ki burada değil, sorun Buğranın pompası yok, pompası olanda araba siboplu. Ben getirdim ama çok iyi basmıyordu. yarım saat kadar şişirmeyle uğraştıktan sonra nihayetinde iyi sayılabilecek bir hava basıyoruz.

Gece ateş başında semaver çay keyfi, müzikler ve sohbetlerin eşliğinde ısınıyoruz. sohbet ve ortam çok güzel. Çocuklu bir ailenin böyle bir ortamı yaşamasına da vesile oluyoruz. Diğer aileli çiftleri de ortamımıza bekliyoruz. soğancık ailesini bu davranış ve cesaretlerinden dolayı tebrik ediyoruz. Kendilerinin de ilk deneyimleri oldu. Umarım keyif almışlardır.

Böyle kamp ortamı yapmayı düşünenler için şunları söyleyebilirim. kesinlikle iyi bir çadır, mat, uyku tulumu ve yedek kıyafet şart, hele ki yayla gibi bir yere yüksek rakımlı yerlere tırmanıyorsanız hava değişimlerini de göz ardı etmeniz gerekir. Saatler iyice ilerledi, yorgunluk ve uyku herkesin üzerine çökmüş durumdaydı. Artık uyuma ve yatma vakti gelmişti. Uyumadan önce horlayanlar 5 mt. öteye gitsin dedikse de kimseden ses çıkmadı. Ne hikmetse gece bir yerlerden sesler geliyordu, sabah ise herkes o horluyordu diyerek suçları birbirlerine attılar))

Yaylanın temiz hava sabaha kadar içimize işledi. Bol oksijen ve temiz havanın etkisiyle saat 06:00 gibi uyanıyorum ve sönmek üzere olan ateşi tekrar körüklüyorum. Bu arada ateşi körüklemek için attığım odunlar ve ayak bastığım yerler ses çıkartıyordu. Bunun yabani hayvan olarak algılayanlar oldu. Ahanda ayı geldi))) Buralara ayı gelmesi imkansız gibi birşeydi, nedeni ise buraya kamp için gelenler hep hazırlıklı gelmişti, gece zaman zaman silah atışları yapıyordu, yayla gibi yerlerde böyle şeyler normal aslında, hem kendilerini korumak adına hem de hayvanları ürkütmek adına böyle seslerin olması çok doğal. Korkmanıza gerek yok tersine insana güven veriyor, Bir şey olsa bağırsanız hemen yardımınıza gelirler.
Saat 23-24 sıralarında 5-6 kişilik ellerinde ışıldaklı bir grup üstümüze doğru geliyordu, acaba odun mu topluyorlar derken gerçek yanlarımıza geldiklerinde ortaya çıktı, bulunduğumuz yaylanın her yerinde su göletleri ve dere kanalları vardı, bu kurup bir ellerinde ışıldak bir ellerinde süzgeç ışıkla balık avına çıkmışlar, bütün su birikintilerinde balık arıyorlardı, hatta bir tane 20 cm. lik bir balıkta yakalamışlardı. Güzel fikirdi diyebilirim.

Saat 09:00 gibi herkes uyandı, kahvaltılıklar hazırlandı, kahvaltıda bile mangal vardı, sınırsız semaver çayda cabası, karnımız doydu, yine mağaralara gittik ama onun yorumlarını yukarıda birleştirerek yazdım. dönüş için bir saat belirledik, daha gideceğiz yerler vardı. O yüzden karnımızı doyurduktan sonra çadırları topladık kendimizde toplanmaya başladık.

Yaylanın gerçek sahipleri inekler, keçiler ve kangal köpekleri çadırımızın bulundukları yerlere gelmişti, yeter defolun gidin dercesine içimize kadar işlemişlerdi, kangal köpeğin bir tanesi Harun’un çadırına gelerek günaydın dedi)))) Harun’un ayı görmüş bakışları bizi kahkahaya boğdu resmen)))

Herşey hazır gitmeye hazırız. İstikamet Erciova Yaylası, geldiğimiz yolun aksine yuvarlak çizerek yaylanın diğer yolundan gitmeye karar veriyoruz. Karar veriyoruz ama keşke öyle bir karar vermeseydik diyoruz ama iş işten geçiyor. Google Maps’ın acizliğine uğruyoruz maalesef, bisikletlerle sorun değil de işin içinde araçlarda olunca bilinmeyen yollarda gitmek sıkıntı oluyor. 5 km. sürekli tırmanmanın ardından yol ayrımından sola dönüyoruz ve kendimizi bir anda orman yolunda buluyoruz.

En fazla 300-400 mt. gideceğiz derken 2 km. kadar o dehşet yollarda ilerliyoruz. Bazı noktalarda araçların altı istemeyerekte olsa maalesef çarpıyor. Araç sahipleri doğal olarak sitemlerini dile getiriyorlar, herşey güzel ve keyifli giderken böyle bir aksilik olması da üzücü tabi ki. Biraz daha ilerledikten sonra şok bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Yol kapalı.. Gülsek mi ağlasak mı çözemedik. Yolu ağaçlar kapatmış. dediğim gibi bisiklet olunca sorun olmuyor ama araçlar için böyle yollar sorun oluyor. Bildiğiniz yollardan gitmek her zaman daha doğru olandır.

Bu yola girdiğimiz içinde 1 saat kadar enerji ve zaman kaybı yaşıyoruz doğal olarak. Yapacak bir şey yok diyerekten geldiğimiz yolları geri dönerek yaylaya kamp alanına geri dönüyoruz, geri dönüşte Buğra’nın lastiği 2.nci defa gümlüyor. hemen yedek lastik devreye sokuyoruz, orada başka bir araç sahibi bende pompa var diyerek bize pompasını veriyor. O pompa ile iyi bir hava bastıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Başka yedek lastik olmadığından inşallah patlamaz diyerekten yolumuza devam ediyoruz ve çok şükür 3.ncü bir defa böyle bir patlakla uğraşmıyoruz.

Hüseyinli Köyüne kadar aralıksız olarak geri dönüş gerçekleştiriyoruz. Giderken o kadar çok yokuş çıkmıştık dönerken en azından keyfini sürelim istedik ve aynen de öyle oldu, Buğra için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, yavaş yavaş inmeye çalıştı, biz görmedik ama bir yerde sanırım bisiklet kaymıştır yollar öyleydi çünkü kayarak düşmüştür. Dizinde bu düşmeden kaynaklı düşme izleri vardı ama ciddi bir durum teşkil etmiyordu.
Nihayetinde asfalt yola kadar başka bir aksilik yaşamadan varıyor. Bizler ise mtb’nin avantajı ile mükemmel ötesi bir iniş gerçekleştiriyoruz, toprak ve çakıllı yollar olmasına rağmen iniş hızlarımız hatırı sayılır derecede 50-60 km. hızlara ulaşıyordu. keyfimize diyecek yoktu. Her zaman derim mtb candır gerisi patlıcandır)))
Şimdiki istikametimiz ise Hüseyinli Göleti, yol ayrımından sonra 500 mt. mesafede bulunan ve yol ayrımında tabelası bulunan göle doğru giderken sağda çilek bahçesine çilek toplayan bahçe sahiplerine selam veriyoruz. Selamın ardından çileklerden yiyebilirmiyiz diye izin istiyoruz, aldığımız cevap ise izin ne demek bahçe sizin istediğiniz kadar yiyebilirsiniz demesiyle kendimizi bir anda mis kokulu ilaçsız dalından koparılmış çileklerden yine doyasıya yiyoruz.

Ardından da iki kasa kadar sipariş veriyoruz. Bu siparişleri araç olduğu için araca koyuyoruz. Yolunuz düşerse kesinlikle almalısınız. Kilosu 5 TL. Kasası 25 TL. Siparişleri verdik ve doğru Hüseyinli Göletine gittik. Göl hem büyük hem de tertemizdi, 2-3 balık tutanın dışında kimse yoktu. manzara ve sessizliğin hakim olduğu serin ve muazzam bir göletti, hemen olta takımı hazırlandı amaç maksat muhabbet olsun bir iki atılıp denemeler yapıldı. Bir yandan da kendimizi gölün berrak ve serin sularına bırakıyoruz.

Eğlence ve yüzmenin ardından bir ağacın gölgesine geçerek gölgeleniyoruz, gölgelenme ve dinlenmenin ardından muhteşem manzaraya karşı birde karpuzumuzu kesiyoruz, manzaraya karşı karpuz yemek gerçekten tarifsiz bir lezzet oluyor. 10 kişilik karpuzu 5 kişi yedi diyebiliriz. Mola ve serinlemenin ardından soğancık ailesinin ayrılık vakti geliyor. bütün alınan malzemeler ile birlikte maliyet kişi başı 35 TL. tutuyor. günlüğü 17.5 TL.’ye geliyor. herkes helalleştikten sonra vedalaşıyoruz.

Soğancık ailesi için şu cümleleri kurmak daha doğru olur sanırım. İlk defa bir kamp ortamına gelmeleri, üstüne üstün bir çocuk ile dağlarda yaylalarda korkusuzca kalmaları, bütün iyi anları ve kötü anları bizlerle birlikte yaşamaları hem onlar adına hemde bizler adına gurur verici olduğunu düşünüyorum. Bu güzel aileden isteğimiz kesinlikle yılmamaları ve bu tarz aktivitelere katılmalarını çok istiyoruz. Ortama neşe kattıkları için bir aile oldukları içinde ayrıca kendilerine teşekkürlerimizi bir borç biliyoruz.

Ayrılığın ardından biz bize kalıyoruz. Hazırlıklarımızı yapıyoruz ve onca çıktığımız yokuşları inmek için sabırsızlanıyoruz. İniş yoluna varıyoruz, 8 km. kadar hızlı virajlı bir o kadarda tehlikeli yolda doyasıya çılgınca bir iniş gerçekleştiriyoruz. Siz bize uymayın sakın))) İniş boyunca 2 defa fotoğraf için duruyoruz onun haricinde kazasız belasız bir iniş gerçekleştiriyoruz. Hatta bir iki yerde Nezih araçla indiği için yarış bile yapıyorduk.)) Son 2 km. kala rüzgardan sanırım bir saman kamyonu devrilmişti, etrafında ise bir sürü kalabalık vardı. Yokuş indiğimiz için duramadık ama umarım kötü bir şey olmamıştır.

Hayrettin Köyüne indikten sonra Nezihte bizden ayrılarak Adapazarına doğru araçla gitti. Biz kaldık 4 silahşör.. Rüzgarı hiç söylemiyorum bile, daha 50 km. yolumuz var ve rüzgar çoğu zaman önden esiyor. Değişmeli olarak birbirimizi çekiyoruz ve değişmeli olarak yola devam ediyoruz. Çok ta karanlığa kalmak istemiyoruz. Ara ara yer yer hızlanmalar yapıyoruz. Genel olarak yorgunluklar oluyor ama herkes bir an önce eve gitmek dinlenmek istiyor. 20 km. kadar ilerledikten sonra Ülker Fabrikasında çalışan Gökdeniz Korul bisikletçi dostumuza uğruyoruz. Bizi görünce çok mutlu oluyor bizde onu görünce çok mutlu oluyoruz.

Çayını içmeye geldik diyoruz, bırakın çayı bize açık büfe sofra kuruyor resmen. Her zaman ki gibi bize misafirperverliğini sonuna açıyor. Bize yapmış olduğu ikram ve jestlerden dolayı ayrıca teşekkür ediyoruz. İnsanın böyle güzel dost ve insanlara her zaman ihtiyacı var. Bir kez daha tşk. Burada yemek ve molanın ardından mola vermeden Adapazarı’na evimize kazasız ve belasız olarak çok şükür varıyoruz. Bütün kamp malzemelerini Nezih araçla bizim eve bıraktığı için hep birlikte bizim eve giderek eşyalarımızı alıyoruz.

Bizim için yolculuk bitti ama Batuhan için daha 26 km. daha gece yolculuğu vardı. İlk gün hatırlarsanız Ferizli’den gelmişti ve yine Ferizli’ye dönecek. Nihayetinde o da geçte olsa evine varıyor. Çok şükür güzel bir etkinliği daha geride bırakıyoruz. Turun geneline baktığımızda 170 ile 230 km. arasında toplam km.ler yapıldı. Anlatılacak çok şeyler var ama bu tur için artık bu kadar yazmak yeterli. Herkese emeği geçenlere çok çok teşekkür ediyorum. umarım keyif almışlardır.(alıntıdır)

Etiketler: » » » » » » » » » » »